Simplicity

"Simplicity is not a simple thing."
"Basitlik basit bir şey değildir."
Charlie CHAPLIN

9 Aralık 2014 Salı

TORUNUNUN SİGARASINI YAKAN DEDE

Güneşli, sakin bir gün.

Pencereden evimin önündeki parkı izliyorum.

Çimler yemyeşil, çiçekler açmış.

Çocuklar çılgınca koşturuyorlar; kimi çimlerin üstünde, kimi ortasındaki çiçekliğin etrafına döşenmiş kaldırım taşı kaplı küçük meydancıkta.

Anneler, babalar ve yaşlılar buldukları gölgelik yerlerdeki boş banklara ya da yere serdikleri gazetelerin üzerine oturmuşlar.

Herkes kendi dünyasında. Yani, onlarca insan, birbirlerini tanımadıkları için sanki diğerleri yokmuş gibi davranarak o “herkesin bir arada bulunduğu kalabalıkta” tek başınalar.

Dalları, uzun saçlı bir insanın alnına ve şakaklarına dökülen dağınık kesilmiş kâküllerine benzeyen salkım söğüdün altındaki bankta yalnız başına oturan yaşlı adam dikkatimi çekiyor.

Her halinden belli: Dertli…
Dertli… Dünyaya boş vermiş bakışlarından belli.
Dertli… Sigarayı bir nefeste bitirecekmiş gibi derin derin çekmesinden belli.
Kim bilir, ne derdi var? Hastaneler yakın buraya; belki hastası vardır.
Belki de fakirlik yüzünden evin ihtiyacını karşılayamadığı ve mahcubiyetten yüzüne bakamadığı yaşlı eşinden kaçıp bu herkesin olduğu ama kimsenin tanımadığı parka sığınmıştır.
Kim bilir?

Yaşlı adamın zor bir hayat yaşadığının şahidi gibi duran yüzündeki ve alındaki kırışıklıkların arasında kaybolan küçücük gözleri, dudaklarına yapışmış gibi duran ve artık neredeyse onları yakacak kadar küçülmüş sigara izmaritinden çıkan dumanın içine kaçmaması için iyice kısılmış. O dumanlarla, sanki içindeki her bir acı göğe uçuyor uzun uzun üfledikçe. Ağacın dalları arasından yükseliyor dumanlar, sanki yeşil dallar içten içe göyünüyormuş gibi.

Yaşlı adamın altında oturduğu söğüdün gölgesinin dışında, açık alandaki çimler üzerinde on dört - on beş yaşlarında iki çocuk sırt üstü uzanmış, konuşuyorlar gökyüzüne bakarak. Arada attıkları kahkahalar, yaşlı adamın devasa ama sessiz kederine inat herkes tarafından duyuluyor; ta benim baktığım pencereden bile.

Dünya işte… İki metre mesafede iki ayrı dünya… Biri buram buram elem tüten, biri şen şakrak, cıvıl cıvıl öten. Dede ile torun aynı fotoğraf karesinde! Eski hayat ile yeni hayat! Heyhat!

Biraz sonra çocuklardan biri ayağa kalkıp diğerine eliyle “burada bekle” anlamında bir işaret yaparak yaşlı adamın yanına geldi. Karşısına geçti, cebinden bir sigara çıkardı ve yaptığı işaretten anladığım kadarıyla yaşlı adamdan çakmak istedi!

Donup kaldım!

Yaşlı adam, sakince çocuğun yüzüne baktı, kafasını hafifçe öne eğdi, iki yana salladı ve hiçbir şey demeden elini cebine attı, çıkardığı çakmakla sigarayı zaten ağzına almış olan çocuğun sigarasını yaktı. Çocuk birkaç nefes çekip sigaranın tam yandığından emin olduktan sonra eliyle ‘eyvallah’ manasında işaret yapıp arkadaşının yanına döndü. Kahkahaya kaldıkları yerden devam ettiler. Artık sigaraları da vardı ve sırayla tüttürüyorlardı.

Aman Allah'ım!
Bu nasıl bir sahne böyle?
Bize ne olmuş böyle?

Şimdi zihninizdeki video oynatıcıda sahneyi yeniden canlandırın: Çocuk geliyor, dedesi yaşındaki adamdan sigarasını yakmak için ateş istiyor ve “dedesi torununun sigarasını yakıyor!” Şimdi tam da burada uzaktan kumandanın PAUSE tuşuna basın ve sahneye bakarak aşağıdaki sorulara cevap verin bakalım. Verebilirseniz!

Bu çocuk dedesi yaşındaki adamdan sigarasını yakmak için çakmak istemeyi neden normal görüyor? Büyüklerin yanında sigara içmekten neden sakınmıyor? Bunları bilmiyorsa kabahat sadece bu çocuğun mu?

Ya yaşlı adam? O neden torunu yaşındaki çocuğun sigarasını yakıyor? Neden bu davranışın doğru olmadığını o çocuğa söylemiyor? Neden bu durumun saygısızlık olduğunu, ayıp olduğunu hatırlatmıyor? Sadece kafasını sallayıp içten içe sitem etmesi yetiyor mu?

Ve üçüncü soru grubu: En risklisi bu. Ya yaşlı adam büyük olmasına, dedesi yaşında olmasına dayanarak o çocuğu azarlasa, o çocuk bunu dinleyecek mi? O çocuğun, bu çıkış üzerine, -“almadığı terbiyenin” veya aldığı uyuşturucunun, alkolün etkisiyle-o yaşlı adama orada hakaret etmeyeceğini, dahası fiziksel şiddet uygulamayacağını, her gün benzerini haber bültenlerinde duyduğumuz gibi, bıçakla yaralamayacağını kim söyleyebilir?

Yaşlı adam, yılların verdiği tecrübeye dayanarak doğrusunu mu yapmış acaba?
Burada tek suçlu o çocuk mu acaba?
Biz ne idik acaba?
Ve nereye gidiyoruz acaba?

***
Güneşli, sakin bir gün.
Güneş ışıklarıyla gözlerimiz kamaşmış, burnumuzun dibindeki, elimizdeki, ailemizdeki, mahallemizdeki, şehrimizdeki, toplumumuzdaki ve hatta tüm dünyadaki büyüyen gelecek tehlikesini göremediğimiz bir gün. 

Bu gidişle, “bir geleceği olmayan” gelecek nesillerin, “başa bela olacağı” günlere doğru boşuna geçirilmiş bir gün.

Dedenin torununun sigarasını yaktığı bir gün!

Torunun dedeyi yakacağı güne doğru bir gün!

Yüreklerin yanacağı günlere doğru bir gün!

Dünyanın cehenneme özeneceği, hepimizin yanacağı günlere doğru bir gün!

Şimdi buyurun, söyleyin, içinizden geliyorsa: “İyi günler!”

1 yorum:

  1. Bunları gören gözlerin içinin yandığı gün. Çare tükenmek üzere, ne yazık ki...

    YanıtlaSil