14.09.2015/AĞRI
"Güzel konuşmaMAyı bilmek" lazım aslında…"Güzel susmak" daha cazip galiba.
Konuşuyorsun da ne oluyor ki?
Düşüncelerini anlatamıyorsan, karşındakine dinletemiyorsan
kuru gürültüden öteye geçer mi konuşmak?
Kelime israfı değil midir dinlemeyenlere söz söylemek?
Ve dinimizde günah değil midir israf?
“Konuşacağım, bir şeyler anlatacağım” diye çırpınıp durup
dururken dolaylı da olsa günaha girme tehdidi varken neden susmazsın ki? Daha
doğrusu, susamazsın ki?
Dinlemeyene, anlamayana, anlamak istemeyene ısrarla bir şeyi
anlatmaya çalışmak ne beyhude çabadır? Çoğu zaman boşa çabaladığını fark etmezsin
bile. İyi niyetle, “belki bir şeyi düzeltebilirim, anlatabilirim” diye söylersin
de söylersin. Oysa kapı kapanmıştır yüzüne, karşındaki dinlemiyorsa. Sözlerin o
kapalı kapıya çarpıp düşer yerlere, kıymetsizce, aynı camdan olduğu için açık
sandığı pencereyi fark etmeyip de hızla ona çarpıp yere düşen uçan böcekler
gibi. Bunların çoğu güçlükle kalkar ve uçarlar tekrar. Ama kapalı olduğunu
göremedikleri camdan pencereye ısrarla, defalarca çarpıp yere düşe düşe en
sonunda mecalsiz kalırlar. Anlamsızdır yaptıkları, ama yaparlar. Senin gibi.
İşte açık olmayan kalbe, dinlemeyen kulağa söylediğin sözler
de böyledir. Kapalı duvarlarına çarpıp yere düşe düşe kıymetsiz kalırlar. Bir
süre sonra sadece gevezelik eden, rahatsızlık veren biri olup çıkarsın.
Niyetin, çaban, çırpınman, çaresizliğin boşunadır. Ve ne yazık ki çoğu zaman
bunu geç anlarsın. Çünkü bu durum ekseriyetle çok sevdiğin, senin için değerli,
şahsına, sözüne kıymet verdiğin kişilerle aranda geçer.
Tanımadığın, elin oğlu olan birinin seni dinlememesi,
anlamaması seni bu kadar üzmez ki. Yabancının seni dinlemesi ve anlaması gibi bir
beklentin yoktur; olmamalıdır.
Oysa yakının olan, senin olan, senden olan birinden
beklersin bunu, sebebini düşünmeden. Düşünmezsin, çünkü bu öyledir. Yakınınsa,
seninse, sendense dinler, anlar diye beklersin. Bu otomatiktir. Onun için belki
de uzun uzun söylersin ardı ardına lafları.
Ve en kötü andır yakının, senin, senden bildiğin kişinin
gerçekte karşıda olduğunu anladığın an. Kapattığını kalbini, kulağını,
kapılarını dehşetle gördüğün andır o an. İşte o anda anlarsın ki, o artık
yakının, senin, senden değil, karşıdandır. O artık yabancıdır. Elin oğludur.
Kabullenemezsin hemen öyle kolayca bu durumu. Ve bu sefer
daha çok konuşursun. Kendini, derdini anlatmaya daha şiddetle devam edersin. Seni
yanlış anladığını izah etmeye çalışırsın. Felaket! Tam susulması gereken
noktayı geçmişsindir. Susamazsın. Hani yabancı oldu ya, karşıda ya; artık ondan
seni anlamasını ve dinlemesini beklememen gerekmiyor mu, yukarıdaki izaha göre?
Susman gerekmiyor mu?
Konuştukça batmak bu değilse nedir?
Evet, sus artık.
İşte müsrif oldun.
İsraf ediyorsun sözleri.
Ve israf günahtır.
Çok söylemek gibi çok yazmak da israf mıdır ki?
Tamam, o zaman. Nokta.